Çanakkale Savaşları , herhalde Savaş Tarihinin en kanlı , en trajik , en stratejik ama aynı zamanda en duygu dolu savaşlarından biri. Zaman ilerledikçe pek çok belge de gün ışığına çıkmaya başladı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden çıkan yeni bir belge, Türk tarihine şanlı bir zafer olarak geçen Çanakkale Savaşları'yla ilgili korkunç bir gerçeği ortaya çıkarttı. Türk ordusunun binlerce şehit verdiği Çanakkale Savaşı'nda, İngilizler liderliğindeki itilaf devletlerinin kimyasal silah kullandıkları anlaşıldı.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde görevli uzmanlarca ortaya çıkartılan yeni bir arşiv belgesinde, itilaf devletlerinin Türk askerlerine karşı boğucu türden gaz içeren kimyasal silah kullandığı belirtiliyor. Belgede, gazın hangi ülke kuvvetleri tarafından kullanıldığından söz edilmiyor. Verdiği zarar konusunda da bir bilgi yok. Fakat araştırmacılar, binlerce askerin kimyasal silahların tesiriyle şehit düşme ihtimalinin olduğunu belirtiyor ve muhtemelen İngilizler tarafından böyle bir yola başvurulduğu görüşünde birleşiyor. 2 Temmuz 1915 tarihinde başkumandan vekili namına müsteşar imzasını taşıyan ve cepheden Hariciye Nezareti'ne gönderilen belgede, düşman kuvvetleri tarafından kimyasal silahlar kullanıldığı belirtilip, tarafsız ve dost devletlerin olayı protesto etmesi isteniyor. Dost devletlerin insanlık dışı bu hadiseyi protesto ettiğine dair bir bilgiye rastlanmıyor; ama bu belge Çanakkale'yi kimyasal silahların kullanıldığı savaşlar arasına sokuyor.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde görevli uzmanlarca ortaya çıkartılan yeni bir arşiv belgesinde, itilaf devletlerinin Türk askerlerine karşı boğucu türden gaz içeren kimyasal silah kullandığı belirtiliyor. Belgede, gazın hangi ülke kuvvetleri tarafından kullanıldığından söz edilmiyor. Verdiği zarar konusunda da bir bilgi yok. Fakat araştırmacılar, binlerce askerin kimyasal silahların tesiriyle şehit düşme ihtimalinin olduğunu belirtiyor ve muhtemelen İngilizler tarafından böyle bir yola başvurulduğu görüşünde birleşiyor. 2 Temmuz 1915 tarihinde başkumandan vekili namına müsteşar imzasını taşıyan ve cepheden Hariciye Nezareti'ne gönderilen belgede, düşman kuvvetleri tarafından kimyasal silahlar kullanıldığı belirtilip, tarafsız ve dost devletlerin olayı protesto etmesi isteniyor. Dost devletlerin insanlık dışı bu hadiseyi protesto ettiğine dair bir bilgiye rastlanmıyor; ama bu belge Çanakkale'yi kimyasal silahların kullanıldığı savaşlar arasına sokuyor.
İngilizlerde, Fransızlarda sınırsız cephane tüketimi ve üstelik kimyasal silahlar kullanılırken varken bizdeki cephane tüketimi sınırlıydı.
“(...) Askeri fabrikalarda yapılan barut ve fişekler, Menzil Genel Müfettişliği aracılığıyla ordulara gönderilmekteydi. Piyade cephanesi, Bakırköy’deki barut fabrikasıyla mühimmat depoları, Zeytinburnu fişek ve mermi fabrikası, İstanbul Haliç’teki tapa fabrikası, Karaağaç’ta tapa fabrikası, mermi yapım ıslahhanesi, Başıbüyük’te mermi imalathanesi gibi kurumların ürünleriyle, depolardaki mevcutlardan kısmen sağlanabiliyordu. Buna karşılık topçu cephanesinin bulunmaması, büyük bir sorun olmuştu, yurtiçindeki askeri fabrikalar, hafif topçu cephanesi yapabiliyordu. Ancak, kullanılacak miktarı karşılamaktan uzaktı. İngiliz-Fransız birliklerinin karaya çıkmasından sonra, 5. Ordu’nun cephane tüketimi çok artmış ve bu cephanenin takviyesi, genel komutanlığı çok zor duruma sokmuştu. Başlangıçta Almanya yolunun kapalı olması, dışarıdan getirilmesine de olanak vermiyordu. Bu yüzden 5. Ordu’nun cephane gereksinimi, mevcut stoklardan karşılanmaya çalışılıyor ya da henüz kritik olmayan bölgelerdeki birliklerden alınarak sağlanıyordu. Stokların gün geçtikçe erimesi karşısında, Başkomutanlık Vekaleti cephane tüketiminin sınırlandırılması emrini vermişti.” *
Liman von Sanders, “Türkiye’de Beş Yıl başlıklı anılarında şunları yazıyor;
“En güç meselelerden biri de 5. Orud’ya cephane tedariki idi. Piyade cephanesi yeter derecede sağlanabiliyordu, ama topçu cephanesi başlangıçtan beri çok azdı. O sıralarda Türkiye’de topçu cephanesi yapan fabrikalar bulunmadığı gibi, tarafsız memleketler de kendi arazileri üzerinden Alman cephanesi sevkıyatına müsaade etmiyorlardı. Bu sebeple, daha ilk günden Türk topçusu cephane harcamaktan kaçınıyordu. Karşı tarafın alabildiğine ve hesapsız harcamasına karşın, Türklerin bu yoksulluğunun nasıl güçlük yarattığı kolayca anlaşılır.
Yılbaşında İstanbul’da Yüzbaşı Piepen yönetiminde topçu cephanesi yapan bir fabrika kuruldu. Zira ne makine ne de malzeme yeterliydi. İngilizlerin bu yeni türk cephanesine pek önem vermediklerini anlıyorduk Alınan bazı esirler yirmi kırmızı mermiden ancak birinin patladığını söylüyorlardı.Buna rağmen biz bu yardımdan bile memnunduk. Zira daha önceleri piyademiz topçuların kendilerini himaye ettiğine inansınlar diye bazı topların manevra mermisi atmalarına bile müsaade ediyorduk” *

“Bir keresinde doktorlar ameliyat yaparken hastane çadırına bir Türk mermisi düştü. Hasta, doktor ve yardımcıları toz-toprak altında kaldılar. Ama ilginçtir, kimseye bir şey olmadı. Aslında çadırda da, birçok kurşun deliği vardı. Sonunda geçenlerde, (hastanenin bulunduğu) oyuk içeriye doğru derinleştirilerek kazıldı, durum biraz daha güvenli hale getirildi. Elbette, Türkler hastane çadırını kasıtlı olarak ateşe tutmuyorlar. Öylesine dar bir cephede ve içi içeyiz ki, yaptıkları rasgele atışlar bile ister istemez hastanemize de isabet ediyordu.Hastane gemimiz kıyıda ve yakın mesafede bulunuyor.Türklerin atış menzili içinde ve gözetleme noktalarından rahatça görülüp vurulabilir yakınlıkta. Ancak, hiç ateşe tutulmadı. Destek gemilerimize yönelik Türk ateşi sırasında, gerçi, bir-iki mermi bu gemi yakınına düşüyor ama önemli değil.
Aslında bizim askerler, Türkleri dürüst savaşçılar olarak kabul ediyor. Ayrıca, çok sözü edilen “Türk işkence ve zulmü” de yok denecek kadar az.
Ben de, bu konuda bugüne kadar, kişisel inceleme yapmadan ayrıntılı bilgi vermekten çekindim. Şu ana kadar duyduğum, sayısız işkence iddialarından sadece ikisini doğrulayabildim. Bu yüzdendir ki, yeni Zelanda kamuoyu, “Türk İşkence ve Zulmü” ile ilgili haberleri kuşkuyla değerlendirmelidir.Biz ayrıca, Türk doktorlarının, yaralı ve esirlerimiz için ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarının kanıtlarına da sahibiz. Bu arada İstanbul’da, çok sayıda savaş esiri ve yaralı Yeni Zelandalı olduğunu da biliyoruz.” *
Bu belgeler, savaş kurallarının hiçe sayıldığı Gelibolu'da nasıl bir trajedinin yaşandığını gösterirken, Çanakkale'yi 'geçilmez' yapan Türk askerinin kahramanlığını da bir kez daha gözler önüne seriyor. Çanakkale Savaşlarına, dini anlamlar yükleyenler , ideolojik anlamlar yükleyenler ve saçma sapan hurafelerle anlatan tur rehberleri vardır. Askerlerimizin gösterdiği fedakarlıklar ve mücadele anlatılmamaktadır. Gelibolu yarımadasında binlerce askerin şehit olmasıyla elde edilen zaferi bir takım olağanüstü olaylar sayesinde kazanıldığı söylemek, savaşanları önemsizleştirmek, burada canını feda eden askerlerin anısına saygısızlıktır. Çanakkale Savaşı süngüyle kazanılmış bir zaferdir.
* Erol Mütercimler, Korkak Abdul’den Coni Türk’e Gelibolu, Alfa yayınları 2006.
" Biz kişilerin kahramanlık sahneleri ile meşgul olmuyoruz. Yalnız size bombasırtı vak'asını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafe sekiz metre. Yani ölüm muhakkak! Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına hepsi düşüyor. ikincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle bilyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. En ufak bir duraksama bile göstermiyor. Sarsılma yok! okuma bilenler ellerinde kuran ı kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebriğe tabriğe değer bir örnektir! Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur!"Yarb. Mustafa KEMAL
AZİZ ŞEHİTLERİMİZ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜN ÇELİKLEŞMİŞ İFADESİDİR.