BEN "İZİNDE" DEĞİLİM...

Bugün 10 Kasım 2010, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bedenen aramızdan ayrılışının 72. yılı. Bu yılda, her yıl olduğu gibi her yerde “Atam İzindeyiz” cümlesine rastlayacaksınız. Ben kelimelerin insan beynine etkisinin çok fazla olduğuna inananlardanım. Araştırmalar kelimelerin gücünü düşüncelerden, duygulardan ve deneyimlerden aldığını göstermektedir. Kullandığımız kelimeler toplumu biçimlendiren en önemli etkenlerden biridir. Bugün ülkemizin geldiği duruma bakıldığında, 72 yıldır “izinde” olduğumuz açıkça görülmektedir. Kelimeler güçlüdür, beyinleri yönetir. Türk Dil Kurumunun sözlüğünü açın, mecazi anlamlar dahil orada “iz” veya “izin” kelimelerinin, “birisinin yolunda olmak” veya “birinin fikirlerini yaşatmak” gibi anlamlara gelmediğini göreceksiniz.

Türkiye; ne yazık ki '10 Kasım 1938'den beri, varlık nedeni olan Cumhuriyeti, gerçek anlamda savunan bir liderden yoksun olarak, 72 yıl geçirmiştir. İktidara gelenler kendi siyasi rantlarını, Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Devrimlerini 'yıkmak' üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlardır. Mustafa Kemal, tam bağımsız ve demokratik yepyeni bir ülke yaratmayı hedeflerken, kendisinden sonra gelen tüm liderler batılı emperyalist sisteminin ülkelerine benzetmeyi hedeflemişlerdir.  Oysaki 72 yıldır “izinde” olan Türk siyasetçilerinin yapması gereken Mustafa Kemal’in gerçekleştirdiği ulusal demokratik devrimi, toplumsal olarak sürekli değişim içerisinde, bir sonrakine ve daha ileriye ulaşmak için çalışmak olmalıydı.


Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık 1920’de, bir konuşmasında; “Bir ulus varlığını ve haklarını korumak yolunda bütün gücü, bütün görünür görünmez güçleriyle ayaklanarak karara varmış olmazsa; bir ulus yalnız kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.”demektedir. Bugün görülmesi gereken gerçek hem içte hem de dışta “şunun bunun oyuncağı” olduğumuz gerçeğidir. Türk Devrimi, gücünü Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yaratmış olduğu tabandan alarak, Anadolu’yu yeniden sahiplenip, Batı’nın dört yüz yılda kat ettiği Rönesans, Reform, Çağdaşlaşma, Hümanizm ve kalkınma gibi hareketleri hızlandırmış, yirmi yıla sığdırmıştır. Türk Devriminin mimarı olan Atatürk, bu özelliğiyle 20. yüzyıla damgasını vurmuştur.  Mustafa Kemal yaşamı boyunca; devlet hayatından fikir hayatına, bilimden güzel sanatlara, ekonomi ve tarımdan, ticarete kadar her alanda bağımsız olunması gerektiğini savunmuş ve bu konuda büyük mücadele vermiştir. Ne yazık ki, 1939 yılından itibaren verilen ödünler, ülkemizi bugünkü durumlara getirmiştir.


Bundan daha vahim ve acı olanı, 1960’lardan sonra, “Atatürkçülük” adı altında Mustafa Kemal’in düşüncesinin ve eyleminin asıl anlamından uzak, İnönücülükten bozma uyduruk ve yorumlarla bir takım düşünceler hâkim olmaya başlamıştır. 1980 ihtilâlindan sonra, bu düşünceler aklın ve bilimin rehberliğinden uzak dogmatik bir yapıya bürünmüş, bununla birlikte askeriyle siviliyle Atatürk’ün sırtından para kazanan sahtekâr Atatürkçüler türemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletine manevi miras olarak hiçbir katı düşünce, hiçbir dogma, hiçbir donmuş kalıplaşmış kural bırakmadığını her fırsatta dile getirmiş, mirasının, bilim ve akıl olduğunu ifade etmiştir. O’na göre dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiği iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmektir. Düşünceler, zamanın gereklerine göre değişmelidir. Atatürk, temel eksen olarak akıl ve bilimin rehberliğini kabul edenlerin, manevi mirasçıları olacağını vurgulamaktadır. Bu yüzden; Atatürk’ün gösterdiği bu aydınlık yolda 72 yıldır “izinde” olan Türk entelektüel’inin yapması gereken; Mustafa Kemal’in düşünceleri ve eylemlerini bütün uyduruk yalan yanlış yorumlardan ayıklayarak, aklın ve bilimin ışığında araştırmak ve Türk halkıyla bütünleştirmek olmalıydı.


Türk halkı, 80 yıldır bütün iç ve dış saldırılara karşı direndi, direnmeye de devam ediyor. Son yıllarda dış kaynakları politikalar ve çeteleşen siyasetle halk gitgide yoksullaştırılmakta ve ezilmektedir. Cumhuriyetin varlığı da tartışılır hale gelmiştir.  Mustafa Kemal; her türlü başarı sırrının, her çeşit kuvvetin, gücün gerçek kaynağının, milletin kendisi olduğuna inancının tam olduğunu belirmiştir. Bu yüzden fikirlerini anlatabilmek için Türk halkının hasletlerinden yararlanmıştır. O’na göre, Türk halkının gelenekleri, hayat anlayışı, hayat felsefesi mücadeleci ve özgürlükçüdür. Atatürk, bunu keşfetmiş, fikirlerini anlatabilmek için çoğunlukla bu yolu tercih etmiştir. 1924 yılında Samsun Ticaret Mektebi'nde öğretmenler tarafından şereflerine verilen çayda yaptığı konuşmada:  “Söz söyleyen arkadaşlarımızdan biri bana, nereden ilham ve kuvvet aldığımı sordu. Arkadaşlarımızın sorduğu ilham ve kuvvet kaynağı, milletin kendisidir. Milletin ortak eğilimi, umumî fikri olduğunu inkâr edenler de vardır. Bu gibileri hepiniz çok işitmişsinizdir. Bu gibiler memleket ve milletle ilgisiz, dalgın insanlardır. Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felâketler hiç şüphe etmemelidir ki, bu dalgın insanların memleketin talihini ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir. Bir topluluğun kesinlikle ortak bir fikri vardır. Eğer bu, her zaman dile getirilemiyor ve belirtilemiyorsa onun yokluğuna karar verilmemelidir. O, yapılan işlerde kesin olarak vardır. Varlığımızı, bağımsızlığımızı kurtaran bütün işler ve hareketler, milletin ortak fikrinin, arzusunun, kararının yüksek belirtisinden başka bir şey değildir.” diyerek Türk milletine olan inancını vurgulamıştır. Türk halkı tüm olumsuzluklara rağmen, yaşanan sorunların üstesinden gelecek tarihsel birikime ve güce sahiptir. Ulusal varlığa iç ve dış kaynaklı tehdide karşı örgütlenmesi gerekmektedir. Tek yapması gereken, Türkiye Cumhuriyet’ini var eden toplumsal ve kültürel özlerine dönmeli, mecbur bırakıldığı 72 yıllık zorunlu “izin”den kurtulmalı ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün göstermiş olduğu hedefe tüm varlığıyla baş koymalıdır.


Ben hiçbir zaman “izinde” olmadım, olmayacağımda… Her insanın bu dünyaya geliş amacı vardır. Benim amacım, “öğrenmek” ve “öğretmek” üzerine kurulmuştur. Ömrümün sonuna kadar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini, fikirlerini, eylemlerini, Türk Devriminin esaslarını öğreteceğim. Yoluma ne engel çıkarsa çıksın, var gücümle O’nun açtığı aydınlık yolda gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğim. Umarım, bu 72 yıllık “izin” biter ve Türkiye Cumhuriyet’i içine düştüğü gafletten uyanır da O’nun bizlere açmış olduğun aydınlık yola tekrar girer…