KABOTAJ BAYRAMI VE GAZİ'NİN DENİZ SEVGİSİ

19 yüzyılda Osmanlı Devleti’nde demiryollarında olduğu gibi denizyolu ulaşımında da taşımacılık, liman yapımı ve işletmeciliği yabancı sermayenin yoğun olarak etkinlik gösterdiği bir alandı. Ülkenin bir limanından alınan yük ve yolcuların ülkenin diğer bir limanına deniz yolu ile taşınması anlamına gelen deniz kabotajının aleyhine olan bu durum, Lozan antlaşmasında gündeme geldi. Buna göre taraf devletler kabotaj seferlerini kendi bayraklarını taşıyan gemilere vermek hakkına sahip oldu. Bu durum kabotaj yasağı konmadıkça yabancı gemilerin Türk limanları arasında yük ve yolcu taşıyabilecekleri anlamına geliyordu. Ancak kabotaj yasağı koyacağı daha antlaşma imzalanmadan açıklandı.

19 Nisan 1926 tarihinde T.B.M.M’de yayımlanarak yürürlüğe giren 815 sayılı “Türkiye Sahillerinde Nakliyat-ı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarda Kara Suları Dahilinde İcra-i Sanat ve Ticaret Hakkında Kanun” ile yabancı bayraklı gemilere kabotaj yasağı getirildi. Yani Türkiye sahillerinin bir noktasından bir noktasına yük ve yolcu taşıma , kılavuzluk gibi her türlü liman hizmetlerini, Türk bayrağını taşıyan gemilere tanındı.Yabancı bayraklı gemilerin yabancı ülkelerden getirdikleri yük ve yolcuyu Türk limanlarına boşaltabileceklerini ve Türk limanlarından ancak yabancı ülkelere gidecek yük ve yolcu alabilecekleri esasına bağlandı. Karasuları içinde deniz avcılığı, kum ve çakıl çekme işi, batmış veya yüzeyde bulunan kazazede deniz taşıtlarının çıkartılması ve boşaltılması, dalgıçlık, arayıcılık, kılavuzluk, deniz bakkallığı, Türk bayrağı taşıyan gemilerde kaptanlık, çarkçılık, kâtiplik, tayfalık ve işçilk, iskele, rıhtım hamallığı ve her türlü deniz esnaflığı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına tanındı. Yabancıların bu faaliyetleri icra edebilmesi ise hükümetin iznine bağlandı.

Deniz taşımacılığının millileştirilmesi sürecindeki bu çok önemli adımı, denizcilikle ilgili imtiyazlı taşımacılık, liman hizmetleri alanlarında faaliyet gösteren işletmelerin millileştirilmesi izledi. 1939 yılından itibaren de 1 Temmuz günü Kabotaj ve Denizcilik Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. Kıyı kentlerinde yaşayan ve ilgilenenlerin bildiği üzere Kabotaj Bayramı kutlamaları genellikle iki bölümden oluşur. Bayram kutlamalarının ilk bölümü resmi bir nitelik taşır.Bando eşliğinde İstiklal Marşı’nın söylenmesini, göndere bayrak çekilmesi, anıtlara çelenk konulması, saygı duruşu ve günün anlam ve önemini belirten konuşmaların yapılması izler. Kabotaj Bayramı kutlamalarının ikinci bölümü ise daha denize özgü gerçekleştirilir. Deniz taşıtları geçit resmi düzenler, gece de ışıklandırılırlar. Bayrama daha çok bayram havasını katan yüzme, yelken, kürek ve yağlı direkte yürüme yarışmaları olur.

Cemal Kutay’ın anlatımıyla; Gazi Mustafa Kemal, denizi çok severdi. Bu sevgi , bir kıyı şehri çocuğu olması, tabiat güzelliklerine âşık hassas ruhunu tatmin etmesi gibi manevi faktörlerin yanında, Yarımada Türkiye’nin emniyeti bakımından, devrin ünlü askeri olmasının tabi icabıydı ve Cumhuriyetin ikinci yılında, müstakil bir “ Bahriye Vekâleti=Deniz İşleri Bakanlığı” kurulması kararında, Başvekil İsmet Paşa ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Müşir Fevzi Paşa’nın “ Deniz Müsteşarlığı”nı tercih etmelerine rağmen, o yılların pek mütevazı bütçesi içinden müstakil Bahriye Vekâletini teşkil etti.

27 Mayıs 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal, denizin yüzünü, taa Büyük Zafer’e kadar görmedi.Rahmetli Başyaveri Cevad Abbas anlatırdı: Yunan Ordusunu, milletine söz verdiği gibi vatanın harim-i ismetinde boğduktan sonra, bu zaferin bünyesinde dünyaya kabul ettirmeye savaştıkları kendi sistemlerinin de yıkıldığını gören 1914-1918 Cihan Savaşı galiplerinin mümessilleri, sulh şartlarını öğrenmek için Mustafa Kemal’den bir randevu istemişlerdi. Mustafa Kemal, 10 Eylül 1922 tarihi için onlara, Nif’de buluşalım, dedi. Bugün adı, böylelikle “Mustafa Kemal Paşa” olan bu şirin ilçemizde Mustafa Kemal hazırdı, fakat daveti isteyenlerden kimse yoktu. Muzaffer Başkumandan o günü istila altındaki bütün Ege kasabaları gibi yıkılmış ve yanmış Nif’te (bugünkü ismiyle M. Kemalpaşa) geçirirdi. Bu bekleme saatlerinde Gazi, başyaverinin İzmir’i aşarak Urla yarımadasına sarkan atlılarının kurtardıkları her kıyının müjdesine gurur ve hatta minnetle yaşaran gözlerle kalbinde yer ayırırken şöyle demiş:“-Cevad Abbas!... Deniz sadece burnumda tütmüyor, hasretini yüreğimde de duyuyorum.”  Ve ertesi gün , o meşhur Ahlatıbel’e eriştikleri zaman, bugün kır kahvesi olan tepeye çıkmış, tek başına ve sessiz, ufukta şerit halinde uzanan denizi birkaç dakika seyretmişti.

Mustafa Kemal denize büyük bir sevgi duyar ve deniz sevgisini tüm Türk ulusuna aşılamaya çalışırdı. Florya'da bulunduğu zamanlarda ya kürek çeker ya da denize girerdi.İstanbul'da bulunduğu zamanlarda özelikle Moda Koyu'nda yapılan yelken ve kürek yarışlarını Acar Motoru ve Ertuğrul yatından izlemekten büyük keyif alırdı.1 Temmuz denizcilik ve kabotaj bayramı nedeniyle Moda Koyu'nda yapılan denizcilik şenlikleri başta olmak üzere önemli yarış günlerinde Acar Motoru ve Ertuğrul Yatı,Atatürk'ün yarışları en iyi biçimde izleyebileceği yere getirilirdi.Büyük önderin bu yarışları izlemeye gelmesi hiç kuşkusuz denizciler içinde ayrı bir heyecan şevk ve gurur kaynağı olurdu. Denizi medeniyet olarak gören Mustafa Kemal , denizciliğin gelişmesi için de deniz sporlarının temel olduğunu düşünürdü.
 
Gazi’nin bilfiil yaptığı üç spor vardır. Askerlik hayatında başladığı ve ömrünün son yıllarına kadar fırsat buldukça sürdürdüğü binicilik, İstanbul’da geçirdiği yaz tatillerinde devamlı olarak uğraştığı yüzme ve zaman zaman da kürek sporları.

Yaz aylarında, Florya Köşkünde istirahatte bulunduğu günlerde, sandala binerek kürek çekerdi. Özellikle Moda koyunda yapılan yelken ve kürek yarışlarını, “Acar” motorundan veya “Ertuğrul” yatından izlemekten de büyük haz duyardı. Yat, koyda demirler, Mustafa Kemal ve beraberindekiler bütün günü, burada yarışı izleyerek geçirirlerdi. Yarışmaları dürbünle izleyen Gazi , kazananları küpeşte kenarından alkışlar, onlara taktirlerini belirtirdi. Özellikle kabotaj bayramı yarışmalarında, Anadolu ve Rumeli fenerleri tahlisiye istasyonlarının kürek ekipleri arasındaki ezeli rekabetten doğan, iddialı ve çekişmeli yarışmayı izlemek Gazi’nin pek hoşuna giderdi.

Mustafa Kemal, 1937 yılında hükümet programını açıklarken,denizciliğe verdiği önemi çok net bir biçimde bu sözlerle belirtmiştir.
"......Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, ikitisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşaa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü: Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk'ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız....."
                                 
*Toplumsal Tarih Temmuz 2000 "İzmir'de Kabotaj ve Denizcilik Kutlamaları"
Cemal Kutay "Yazılmamış Tarihimiz 3"