1913-1914
yıllarında, İstanbul Belediyesi’nin başına geçen operatör Cemil
Topuzlu, Türkiye’nin sanat hayatına önemli bir katkıda bulunarak milli
tiyatro olgusunun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Cemil Topuzlu, tıp
fakültesini bitirdikten sonra uzmanlığını Fransa’da tamamlamış aydın bir
kişiydi. Fransa’da bulunduğu yıllarda görsel sanatları yakından
inceleme fırsatı bulmuştur. Cemil Topuzlu’nun sanata olan ilgisi hem
İstanbul için hem de Türkiye için yeni bir dönemi getirmiştir. İlk
başkanlığı yıllarında Cemil Topuzlu’nun deyimiyle; “Birkaç barakadan
başka ne bir tiyatro binamız ve ne de sahneye çıkabilecek bir artistimiz
yoktu. Bundan dolayı pek çok üzülüyordum. Sultanahmet meydanında bir
tiyatro ve bir de Şehremaneti binası,yapılmak üzere Şehremaneti fenniye
müşaviri Mösyö Orik’e bir proje hazırlattım. Diğer taraftan aktör ve
aktris yetiştirmek üzere pek çok tanınmış Fransız artistlerinden
Paris’te ki Odeon Tiyatrosu müdürü Mösyö Antuvan’ı İstanbul’a çağırarak
Şehzadebaşı’nda Letafet apartmanında tesis eylediğim ve Darülbedayi
ismini verdiğim tiyatro mektebimiz müdüriyetine tayin ettim. 3 Haziran
1914 (21 Mayıs 1330) tarihli bir yazıyla, Andre Antoine’la üç aylık
sözleşme yapılmasını, belediye meclisine önerdi. Bu öneriyle birlikte
kurul kararı ile Antonie’nın İstanbul’da bulunduğu süre içinde
giderleri, yine geliş gidiş giderleri” emanetçe ödenmek üzere”, 25
Haziran ile 29 Eylül arasındaki süre için 12.000 Frank ödenek
ayrılmıştır. Bunun üzerine Andre Antoine, 28 Haziran 1914 tarihinde
İstanbul’a gelmiştir.
Andre Antoine’nın başında bulunacağı bu konservatuara “Osmanlı Güzellikler Evi”
anlamına gelen “Darülbedayi-i Osman’ı” adı verilmiştir. “Darülbedayi-i
Osmani” adını bulan Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem’dir. 27 Ekim 1914’te
açılan Darülbedayi-i Osmani, yönetim açısından Comedie Française örnek
alınmıştı. Darülbedayi, tiyatro ve müzik bölümlerinden oluşuyordu.
Antoine, Darülbedayi-i Osmani’nin genel yöneticisi; Reşat Rıdvan, genel
yönetici yardımcısı ve temsil kolu yöneticisi; Ali Rıfat, Müzik Bölümü
Başkanı idi. Müzik bölümü de iki kesime ayrılmıştı: Batı Müziği, Türk
Müziği. Türk Müziği öğretmenleri olarak Zekaizade Ahmet Efendi, Rauf
Yekta Bey, Cemil Bey, Leon Hancıyan Efendi, Dr. Suphi Bey, Şevket Gevay
Bey, Zeki Bey, Ahmet Kadir Kemali Bey, Saadettin Bey, Hafız Yusuf
Efendi, İsmail Hakkı Bey seçilmişlerdi. Batı Müziği öğretmenleri ise
Viktor Radeglia, Jean Avolio, Albert Braun, Furlani, Paul Lange, Aram
Sinanyan, Halo Selvelli, C. Carihioponlo, Mescemes ve Silvio Kenssy idi.
Tiyatro bölümünün öğretmenleri de Mınakyan, Burhanettin (kısa bir süre
için), Ahmet Fehim Efendi, Rıza Tevfık, Şahap Rıza, Salih Fuat, Mösyö
Rioti, Sadık Bey, Arif Hikmet, Kemal Emin oluşturuyordu. Yardımcı
öğretmenler ise Muhsin Ertuğrul, Halit Fahri Ozansoy, Celal Tahsin,
Hakkı Tahsin idi. Dersler, yedi bölümde toplanıyordu:
1. Kiraat, Telaffuz, Tecvit
2. İnşaat, Takrir, Aruz
3. Tarih, Edebiyat, Edebiyat Tarihi
4. Haile
5. Dram
6. Mudhike
7. Raks, Adab-ı Muaşeret, Eskrim, İş’mizaz.
Bu
derslerin içerikleri ise şöyledir; Kıraat, okuma anlamında
kullanılıyordu. Telaffuz, sözleri doğru olarak söylemektir. Tevcit,
harfleri çıkış yerlerine göre pürüzsüz olarak ve tam hakkını yererek
seslendirme bilgisidir; bugün buna diksiyon diyoruz. İnşaat, edebi
metinleri anlamına uygun ve dinleyicileri duygulandıracak surette okumak
demektir. Takrir, .bir konuyu ilgi çekecek şekilde anlatmaktadır.
Haile, sözlü trajedi, Mudhike sözlü komedi veya vodvil gibi eserler için
kullanılmıştır. Adab-ı Muaşeret, toplum içinde terbiyeli sayılmak için
hangi durumda nasıl hareket edileceğini genç öğrencilere öğretmek için
konulmuş bir derstir. Eskrim, özellikle yabancı topluluklar içinde
geçmiş olayları konu olarak alan piyesler oynanırken bu bilgiye ihtiyaç
duyulacağı düşünülüyordu. İş’mizaz, yüz hareketleri ve mimik öğretimini
konu almıştır .
Darülbedayi-i Osmani’nin faaliyeti
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na Almanya tarafından katılmasıyla
yarım kalmıştır. Fransa ile savaşa girmiş olmamız sebebiyle Andre
Antoine mukavelenin bitmesini beklemeden ülkesine dönmüştür. Bu durum
Darülbedayi’i olumsuz etkilemiştir. Başlangıçta tiyatro okulu olarak
açılan Darülbedayi “Temsil Heyeti”ne dönüşmek zorunda kalmıştır.
Darülbedayi-i
Osmani ilk gösterisini 13 Ocak 1915 tarihinde, Tatbikat Sahnesi
salonunda vermiştir. Bu gösteri şu etkinliklerden oluşuyordu:
1. Fen-i tarih-i temaşa öğretmeni Salih Fuat Bey’in sahne ve tiyatro üzerine konferansı.
2.
Öğretmen Salih Fuat Bey’in denetiminde öğrencilerden Hilmi ve Besim
Beylerin sunduğu Victor Hugo’nun Ruy Blas’sından bir parça.
3. Öğretmen Ahmet Fehim denetiminde, öğrencilerden Emin Bey’in sunduğu on beş dakikalık gülünç monolog.
4. Öğretmen Salih Fuat Bey’in denetiminde öğrenci Roza Hanım’dan neşide.
5.
Öğretmen Mınakyan Efendi denetiminde öğrencilerden Ziya ve Kegam
Efendilerle Agavni ve Vehanuş Hanımların oynadığı l perdelik Altı Aydan
Beri adlı komedya.
Daha sonra Mınakyan denetiminde
Şehzadebaşı’ndaki Ferah Sahnesi ve Kuşdili Çayırı Tiyatrosu’nda
çalışmalara başlanmış olup, verilen ilk temsil Hüseyin Suat (Yalçın)’ın
Emile Fabre’den uyarladığı “Çürük Elma” isimli piyes olmuştur (20
Ocak 1916). Sahnelenen ilk yerli oyun ise Muhsin Ertuğrul tarafından
sahnelenen ve başrolde de kendisinin oynadığı Halit Fahri (Ozansoy)’un “Baykuş”
adlı manzum eseri olmuştur (2 Mart 1917). Bu dönemlerde tiyatro
çalışmalarında azalma vardır. I. Dünya Savaşının getirdiği heyecan,
endişe ve karışıklık tiyatroya olumsuz etkide bulunmuştur. 1915 yılında
tiyatro çalışmalarında önemli bir azalma vardır. Bu yılda genelde yerli
ve tarihi piyeslerin oynandığı görülmektedir. Bunun bir nedeni savaş
dolayısıyla oluşan milliyetçilik akımıdır. Darülbedayi kurulduğunda 1914
yılında belediyeden 3000 lira ödenek almış, ertesi yıl bu ödeneğin 6000
liraya çıkarılacağı belirtilmiştir. Ancak bu artış savaş nedeniyle
gerçekleşememiştir.
Darülbedayi, 23 Haziran 1915’te bir
temsil topluluğu kuracağını duyurarak bu topluluğa katılmak isteyen
sanatçıların ilgisini çeker. Temsiller 1916 yılında Çürük Temel ile
başlamıştır.
1916 yılı, savaşın en şiddetli geçtiği
zaman olduğu için tiyatro çalışmaları durma noktasına gelmiştir.
Belediye 1916 yılında ödeneği 1000 liraya indirmiş bir ara da 5000
liraya yükseltmiştir. Ancak 1923 yılında bu paranın hesabının
sorulduğunu öğreniyoruz. Darülbedayi, bundan sonraki dönemlerinde
oldukça fazla maddi sıkıntı yaşamıştır.
Zaman
içerisinde Darülbedayi’nin yönetim kurulunda da çeşitli problemler
ortaya çıktı. Yönetim kurulu yedi üyeden oluşmaktaydı. Bunun yanında bir
de on üyeden oluşan okuma kurulu bulunmaktaydı. Bu kurullarda üyeler
ücret almadan gönüllü olarak çalışıyorlardı. Bu da üyelerin başka
işlerle uğraşmalarına sebep oluyordu. Okuma kurulunun topluluğa kendi
oyunlarını ve çevirilerini de oynatmaları eleştiriye neden oluyordu. 31
Mart 1921 tarihinde yapılan bir değişiklikle, yönetim kurulu ile okuma
kurulu birleştirilmiştir. Okuma kurulunun görevleri de bu kuralda
bulunan üç kişiye verilmiştir. Bunun yanında bu üç kişi her üç yılda bir
alfabe sırasına göre de değiştirilecekti. Bu değişikliğe çoğu sanatçı
karşı çıkmıştır. Sanatçılar, kendilerinin de yönetim de söz sahibi
olmaları gerektiğine inanıyorlardı. Bu da Darülbedayi’nin yönetim
kurulunca tepkiyle karşılanmıştır. Bu gelişme üzerine Darülbedayi
yönetimi, bazı sanatçıları görevden almış, bazılarına da sadece uyarma
cezalarında bulunmuştur. Ancak 1922 yılında sanatçıların bu istekleri
sınırlı olarak kabul edilmiştir. Böylece yönetim kurulu dokuz üyeden
oluşacak, üçünü sanatçılar kendi aralarından seçeceklerdi. Bu seçimler
her yıl yapılacak ve belediyede yönetim kurulunda temsilci olarak bir
kişi görevlendirecekti. Buna rağmen topluluk içerisinden kopmalar devam
etmiştir. Fikret Sadi, Eliza Binemeciyan, Raşit Rıza gibi sanatçılar
yönetim kuruluna girmişler fakat yönetimle çıkan anlaşmazlıklar
nedeniyle ayrılmışlardır. İbnürrefik Ahmet Nuri, yönetim kurulu
başkanlığından ayrılmış daha önce Darülbedayi’den ayrılan sanatçıların
kurmuş olduğu Türk Tiyatrosu’nda yeniden çalışmaya başlamıştır,
İbnürrefik Ahmet Nuri ise Yeni Tiyatroyu kurmuş bu tiyatro, Türk
Tiyatrosu ile Darülbedayi’nin kesin olarak birleştiği 1923 yılı ramazan
ayı sonuna kadar faaliyetine devam etmiştir. Cumhuriyet ilan
edildiğinde, Darülbedayi’nin gösteri topluluğu dağılmış, sanatçıların
bir kısmı Yeni Tiyatro ile birleşmiş, bir kısmı da kendi hesaplarına
turnelere çıkmışlardır. Çünkü, Darülbedayi parasızlık nedeniyle
sanatçılarına para ödeyemiyordu. Ayrıca Vergi Dairesi de vergi borcu
yüzünden sıkıştırmaktaydı. Darülbedayi bu vergilerin silinmesi için
Defterdarlığa başvurmuştu. Darülbedayi bu dönemlerde oldukça sıkıntı
çekmiştir. Bu sıralarda basında “Darülbedayi can çekişiyor” başlıklı haberler çıkmaya başlamıştı. Hatta tiyatronun çok yakının da olan kimseler, “can çekişiyor” sözüne “öldü” diyerek karşı çıkmışlardır. Darülbedayi “öldü, ölmedi”
tartışması bir süre basını ilgilendirmiştir. Bütün bu tartışmalar bir
tarafta yaşanırken Darülbedayi sanatçılarının kendi aralarında
birleşerek tekrar oyunlara başladıklarını görmekteyiz. Nitekim 1924
yılının ocak ayında turnelerinden dönen sanatçılar birleşerek “Darülbedayi Temsil Heyeti”ni kurmuşlardır.
Darülbedayi,
Türk Tiyatrosu’nun millileştirilmesi yönünden önemli katkılarda
bulunmuştur. 1916- 1923 yıllan arasında Darülbedayi’de on bir yerli eser
ve elliye yakın yabancı çeviri ve uyarlama sahnelenmiştir. Bu
faaliyetlerde belirli bir program takip edilmeyip çevirmenlerin ilgileri
ve seyircilerin beklentileri göz önüne alınmıştır.
I.
Dünya Savaşı’ndan Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen süre içerisinde
İhtilaf Devletleri tarafından uygulanan sansür de tiyatro faaliyetlerini
sekteye uğratmıştır. Sansür nedeniyle verilen eserlerin içeriği
değiştirilmiştir.
Türk ve Dünya Oyun yazarlarından
birçok oyunu oyunun oynandığı Darülbedayi 1934 yılında İstanbul Şehir
Tiyatroları adını aldı. Günümüze dek Türkiye'nin en köklü tiyatro kurumu
olarak başarılı çalışmaları devam etmektedir.