YANIBAŞIMIZDAKİ HAYATLAR



     Yoksulluk, çaresizlik, açlık, parasızlıktan intihar,  bu tarz haberleri her gün görüyoruz ama bu haber, beni son zamanlarda en çok etkileyen haber oldu.  Haber şu; “Adana’da eşi bir yıla aşkın süre işsiz kalan 26 yaşındaki Emine Akçay, 8 aydır kirasını ödeyemeği evde iki çocuğunun ısınması için saç kurutma makinesini çalıştırıp, diğer odada kendini tavana asarak intihar etti.  Genç kadının eşi Hüseyin Akçay’ın 2 ay önce Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde bir şantiyede iş bulup, çalışmaya gittiğini belirten komşular, biriken borçlarını ödemeye öncelik verince eve yeterince harçlık gönderemediğini, üç gündür de evde yemek pişiremeyen Emine Akçay’ın ;  çocuklarıyla birlikte sefalet içinde yaşamaya çalıştığını ifade ettiler.”  [Milliyet, Genç kadının yoksulluk intiharı]


    Bu tarz haberleri belki hergün binlercesini okumuşuzdur. Bu ülkede gelir adalestsizlğinin olduğu, sosyal devlet bulunmadığı, kurum, kuruluş ve derneklerin bu konularda çok yetersiz olduğu, işsizliğin ve açlık seviyesinin yüksek olduğu bilinen bir gerçek, bunun üzerinde yazılmış bir sürü analiz ve haber var.  Benim üzerinde durmak istediğim şey;  bir insan açlıktan ve yoksulluktan intihar edecek seviyeye gelmişse, bu verilecek yiyecek, yakacak ya da para kalmadığını değil, bir yerde “insanlığın” kalmadığını  gösterir. Bir annenin en zayıf noktasıdır, çocukları için bir şey yapamamak… Daha 26 yaşında tükenmiş genç bir anne…  Sosyal yardım yapmayan devlet, görmezden gelen komşular, yakınlar kim suçlu??  Valisinden, kaymakamına, belediye başkanına, muhtarına, komşularına ve yakınlara kadar herkes suçludur.  Bu hepimizin, herkesin ayıbıdır.

    Bazen binlerce kilometre ötesine yardım göndermekte hiç çekinmeden eli açık davranmamıza rağmen, yanıbaşımızdaki hayatları, onların sıkıntılarını neden göremiyoruz? “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” düsturuyla büyütülmedik mi bizler? Her gün tonlarca yiyecek çöpe atılır iken insanların aç kalması hiç de adil değilken, en azından kendi içimizde adil, paylaşımcı olamaz mıyız? Sanırım mesele herşeyi olduğundan büyük görmekte, biraz kendi dünyamızı küçültsek, herkes apartmanındaki, sokağındaki, mahallesindeki insanları görüp en azından onlara elini uzatsa, yani yanıbaşımızdakilere uzansak ve çok geç olmadan “insanlığımızı” kaybetmesek, daha yaşanabilir olmaz mı hayat?...